geceye bir şiir bırak
-
yeşil ipek gömleğinin yakası
büyük zamana düşer.
her şeyin fazlası zararlıdır ya,
fazla şiirden öldü edip cansever.
cemal süreya -
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
(bkz: adnan yücel) -
kallavi sokağı'nda güvercinler
benim karanlık istanbul'um
bir esnaf kahvesine oturdum
belma sebil ya geçti ya geçer
rüzgârını içime doldururum
kallavi sokağı'nda güvercinler
bunca yıl sönmemiş umudum
nisan değilse mayıs
perşembe değilse pazar
ben belma sebil'i bulurum
attila ilhan -
ne vardı?
hiç karşıma çıkmasaydın
bu kör olası gözler görmeseydi seni
ne vardı?
güzelliğini hiç bilmeseydim
bir dua gibi bellemeseydim adını
ne vardı bütün gece
gözlerimi tavana dikerek
seni düşünmeseydim
(bkz: ümit yaşar oğuzcan) -
mayis şarkisi
eşek, kral ve ben
yarın ölmüş olacağız
eşek açlıktan ölecek
kral can sıkıntısından
ben de aşkımdan öleceğim..
bir mayıs sabahında..
aşk kiraz ağacı
yaşam onun meyvesi
ölüm de çekirdeği..
jacgues prevert -
yalnız acı bir lokma; zehirle pişmiş aştan
ve ayrılık; anneden, vatandan, arkadaştan
bu gece bir şey fark ettim. seninle paylaşayım sözlükcüm;
evimi sürekli loş ışıkta kullanıyordum. az ışık iyi geliyor gözü yormuyor zirvalari falan.
bugün tüm ışıkları kapattım. dışarıdan gelen ufak birkaç yansıma dışında karanlıktı her yer.
kedim beni üç dört gündür göremiyordu ve evin bu haline alışıktı. ancak ben..
ben bu karanlığı tanırım sözlük!
bu aydınlığa en yakın an.
dertlerim mi var ? sorunlarım?
aslında hepsi birer uydurmadır. senin kendine yaptığın kurulmalardır bunlar be adam. kaç yaşında kaç farklı tat tatmış, lezzetten anlayan ve müdürüne söz geçiren bir sikimsonik yakasın sen.
yazarken dönüp okumamak mıdır büyüklük ?
yahut yanlışların olur tereddütü ile tekrar etmek mi?
onu bunu bilemem ben sözlük.
şuan bildiğim tek şey;
on yıllık kırmızı süryani şarabı ve biraz kuru ekmeğin çözemeyeceği bir şey yoktur.
` https://music.youtube.com/…lviw&si=p1mwxtlxq3tgrzn6` -
pia
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutsam pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm...
attila ilhan -
bu mektup sana değil
konuşma yaşına gelen eşyalara
demiri dövenin elinden canıma geçen ağrı büyüyor
sabahları beni dışarı çıkaran acı ağacı
geceleri beni eve gönderen zaman
yapmaman gereken şeyler
kalbimde sürtünüp büyüyen delik
zaman hızlı ama, vakit geçmiyor
öyle ki, bazen yukarıdan attığım öfkeyi
aşağıdan toplayabilecek kadar hızlı çarpan bir kalbim var
okudum,
öfke, yavaş yavaş düşüyormuş aşağıya…
bu mektup sana değil
bakma yaşına gelen eşyalara
utandığım bir yüzü oluyor bazı eşyaların
durmadan bir yerimi kurcalıyor yoksulluk
kalbi kırık bir ok nereyi vurabilirse orası oluyorum bazen
gövdemi doldurduğum alkolle
gözlerimi kırmızı kırmızı edip bakıyorum yüksek binalara
hepimiz, dünya soğuktur diyen o, nineden olmadık mı
inin aşağı,
izledim
öfke, yavaş yavaş çıkıyormuş yukarıya…
bu mektup sana değil
duyma yaşına gelen eşyalara
günün öğünlerinden yapılmış
bir mutsuzluğa çağırıyorsunuz birbirinizi
günde kaç kere yanımdan geçiyorum
aklımdan hem ekmek hem gül geçiyor
siz yoksunuz
ayın ortası her pazartesi
bu mektup sana değil
susma yaşına gelen eşyalara
dünyanın kaç harikası var biri de yutkunmak
önümü ilikleyip çıktığım dışarılar
biliyorsunuz, bazı fotoğraflarda canı sıkılan bir ağaç gibi bakıyorum dünyaya
umduğum felaket bu değildi diyorum
bu dünyada birini sevdik o da öldü diye karşılandığım bir yasta
göğe bakıyorum
ben de, aferin diyorum tanrıya aferin
çünkü, şöyle savaşlara inandım
sonuncu dünya savaşında kaç asker intihar etti
kaç kez yutkundu dünya
olsam mutlaka yanlış yerde nöbet bekleyen bir asker olacaktım
kırk gün kırk gece aynı dalgınlıkla
bu yüzden bu mektup sabaha karşı yalnız olan bütün eşyalara…
bu mektup sana değil
bu mektup sabaha karşı yalnız olan bütün eşyalara…
seyyidhan kömürcü -
filigran
kimi kâğıtlar
aydınlığa tutsanız
çizgi, resim, bir şekil.
ya da gizli mürekkeple yazılmış
boş görünen sayfa
okunur ısıya yaklaştırınca.
kimi şiirler
okunur arkasında
kendi ateşiniz varsa.
(bkz: behçet necatigil) -
kaside*
elinde bursa çakısı,
boynunda kırmızı yazma;
değnek soyarsın akşamlara kadar,
fulya tarlasında.
ben sana hayran,
sen cama tırman.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap