55379 entry daha
  • yeşil ipek gömleğinin yakası
    büyük zamana düşer.

    her şeyin fazlası zararlıdır ya,
    fazla şiirden öldü edip cansever.

    cemal süreya
  • bir inancın yüceliğinde buldum seni
    bir kavganın güzelliğinde sevdim.
    bin kez budadılar körpe dallarımızı bin kez kırdılar.
    yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
    bin kez korkuya boğdular zamanı
    bin kez ölümlediler yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
    bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
    (bkz: adnan yücel)
  • kallavi sokağı'nda güvercinler
    benim karanlık istanbul'um
    bir esnaf kahvesine oturdum
    belma sebil ya geçti ya geçer
    rüzgârını içime doldururum
    kallavi sokağı'nda güvercinler
    bunca yıl sönmemiş umudum
    nisan değilse mayıs
    perşembe değilse pazar
    ben belma sebil'i bulurum

    attila ilhan
  • ne vardı?
    hiç karşıma çıkmasaydın
    bu kör olası gözler görmeseydi seni
    ne vardı?
    güzelliğini hiç bilmeseydim
    bir dua gibi bellemeseydim adını
    ne vardı bütün gece
    gözlerimi tavana dikerek
    seni düşünmeseydim
    (bkz: ümit yaşar oğuzcan)
  • mayis şarkisi

    eşek, kral ve ben
    yarın ölmüş olacağız
    eşek açlıktan ölecek
    kral can sıkıntısından
    ben de aşkımdan öleceğim..
    bir mayıs sabahında..

    aşk kiraz ağacı
    yaşam onun meyvesi
    ölüm de çekirdeği..

    jacgues prevert
  • yalnız acı bir lokma; zehirle pişmiş aştan
    ve ayrılık; anneden, vatandan, arkadaştan

    bu gece bir şey fark ettim. seninle paylaşayım sözlükcüm;

    evimi sürekli loş ışıkta kullanıyordum. az ışık iyi geliyor gözü yormuyor zirvalari falan.

    bugün tüm ışıkları kapattım. dışarıdan gelen ufak birkaç yansıma dışında karanlıktı her yer.
    kedim beni üç dört gündür göremiyordu ve evin bu haline alışıktı. ancak ben..

    ben bu karanlığı tanırım sözlük!
    bu aydınlığa en yakın an.

    dertlerim mi var ? sorunlarım?
    aslında hepsi birer uydurmadır. senin kendine yaptığın kurulmalardır bunlar be adam. kaç yaşında kaç farklı tat tatmış, lezzetten anlayan ve müdürüne söz geçiren bir sikimsonik yakasın sen.

    yazarken dönüp okumamak mıdır büyüklük ?
    yahut yanlışların olur tereddütü ile tekrar etmek mi?

    onu bunu bilemem ben sözlük.

    şuan bildiğim tek şey;

    on yıllık kırmızı süryani şarabı ve biraz kuru ekmeğin çözemeyeceği bir şey yoktur.
    ` https://music.youtube.com/…lviw&si=p1mwxtlxq3tgrzn6`
  • pia

    ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
    ellerini bir tutsam ölsem
    böyle uzak uzak seslenmese
    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    otelleri bomboş bulmasam
    içlenip buzlu bir kadeh gibi
    buğulanıp buğulanıp durmasam
    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    çocuklar pia'yı görseler
    bana haber salsalar bilsem
    içimi büsbütün yıldız basar
    bir hançer gibi çıkıp giderdim

    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    singapur yolunda demeseler
    bana bunu yapmasalar yorgunum
    üstelik parasızım pasaportsuzum
    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    seslendiğini duysam pia'nın
    sırtında yoksul bir yağmurluk
    çocuk gözleri büyük büyük
    üşümüş ürpermiş soluk
    ellerini tutsam pia'nın
    ölsem eksiksiz ölürdüm...

    attila ilhan
  • bu mektup sana değil
    konuşma yaşına gelen eşyalara
    demiri dövenin elinden canıma geçen ağrı büyüyor
    sabahları beni dışarı çıkaran acı ağacı
    geceleri beni eve gönderen zaman
    yapmaman gereken şeyler
    kalbimde sürtünüp büyüyen delik
    zaman hızlı ama, vakit geçmiyor
    öyle ki, bazen yukarıdan attığım öfkeyi
    aşağıdan toplayabilecek kadar hızlı çarpan bir kalbim var
    okudum,
    öfke, yavaş yavaş düşüyormuş aşağıya…

    bu mektup sana değil
    bakma yaşına gelen eşyalara
    utandığım bir yüzü oluyor bazı eşyaların
    durmadan bir yerimi kurcalıyor yoksulluk
    kalbi kırık bir ok nereyi vurabilirse orası oluyorum bazen
    gövdemi doldurduğum alkolle
    gözlerimi kırmızı kırmızı edip bakıyorum yüksek binalara
    hepimiz, dünya soğuktur diyen o, nineden olmadık mı
    inin aşağı,
    izledim
    öfke, yavaş yavaş çıkıyormuş yukarıya…

    bu mektup sana değil
    duyma yaşına gelen eşyalara
    günün öğünlerinden yapılmış
    bir mutsuzluğa çağırıyorsunuz birbirinizi
    günde kaç kere yanımdan geçiyorum
    aklımdan hem ekmek hem gül geçiyor
    siz yoksunuz
    ayın ortası her pazartesi

    bu mektup sana değil
    susma yaşına gelen eşyalara
    dünyanın kaç harikası var biri de yutkunmak
    önümü ilikleyip çıktığım dışarılar
    biliyorsunuz, bazı fotoğraflarda canı sıkılan bir ağaç gibi bakıyorum dünyaya
    umduğum felaket bu değildi diyorum
    bu dünyada birini sevdik o da öldü diye karşılandığım bir yasta
    göğe bakıyorum
    ben de, aferin diyorum tanrıya aferin
    çünkü, şöyle savaşlara inandım
    sonuncu dünya savaşında kaç asker intihar etti
    kaç kez yutkundu dünya
    olsam mutlaka yanlış yerde nöbet bekleyen bir asker olacaktım
    kırk gün kırk gece aynı dalgınlıkla
    bu yüzden bu mektup sabaha karşı yalnız olan bütün eşyalara…
    bu mektup sana değil
    bu mektup sabaha karşı yalnız olan bütün eşyalara…

    seyyidhan kömürcü
  • filigran

    kimi kâğıtlar
    aydınlığa tutsanız
    çizgi, resim, bir şekil.
    ya da gizli mürekkeple yazılmış
    boş görünen sayfa
    okunur ısıya yaklaştırınca.
    kimi şiirler
    okunur arkasında
    kendi ateşiniz varsa.

    (bkz: behçet necatigil)
  • kaside*

    elinde bursa çakısı,
    boynunda kırmızı yazma;
    değnek soyarsın akşamlara kadar,
    fulya tarlasında.

    ben sana hayran,
    sen cama tırman.
224 entry daha
hesabın var mı? giriş yap